HOŞ GELDİNİZ
  BİLİM ADAMLARI
 

 




El Harezmi (MS 770-840)

Harezmi 770 yılında Özbekistan'ın Karizmi kendinde dünyaya gelmiştir. Tam olarak ismi Ebu Abdullah Muhammed bin Musa El-Harezmi'dir. Kendisini matematik tarihinin en büyük bilim adımı olarak tanımlayabiliriz. Çünkü cebirin ve algoritmanın kurucusudur. El Harezmi sadece matematikle değil aynı zamanda astronomi ve coğrafyayla da ilgilenmiştir. Batı dünyasında en çok etkide bulunan bilim adamı diyebiliriz. Çalışmalarına Abbasi halifesi Mem'un tarafından Bağdat Saray Kütüphanesine getirilmesiyle başlamıştır. Daha sonra burada  yabancı eserlerin tercümesini yapmak amacıyla kurulan bir tercüme akademisi olan  Beyt'ül  Hikme'de  göreve başlar. Harezminin bu kadar önemli bir bilim adamı olmasının sebebi sadece cebirin kurucusu olması degildir aynı zamanda geliştiriciside olmasıdır. Hayatındaki bir çok büyük eserini Bağdat Saray Kütüphanesinde yapmıştır.

Harezminin ilk eserlerinden biri aritmetik alanındadır. Ancak bu alanda bıraktığı yapıtın orjinali kayıptır. Bu kitabın bu güne kadar gelmesinin sebebi Bathlı Adelard'an tarafından Lâtinciye çevrilmesinden kaynaklanır. Bu kitabın ismi De Numero Indorum (Hint Rakamları Hakkında)'dur. Bu kitabında on rakamlı konumsal Hint rakamlama ve hesaplama sistemini anlatmıştır. Batıdaki matematikçiler Romalılardan bu yana kullanılan harf rakam ve hesap sistemi yerine Hint rakam ve hesap sistemini kullanmayı bu yapıttan öğrenmişlerdir. Bu yapıtı batı dünyasındaki matematikçileri çok etkilemiştir. Daha sonra bu hesaplama sistemine Harezminin isminden türetilen algoritma (algorism) denmiştir. On rakamdan oluşan rakamlama sistemi ise, Harezmi tarafından tanıtıldığı için Arap Rakamları veya kökeni Hindistan olduğu için Hint-Arap Rakamları denmiştir.

Harezminin en büyük eseri cebirdir. Kendisi cebirin kurucusu ve geliştiricisidir. Bu konuda yazılan ilk ve yaygınlaştırılan kitap El Kitabü'l Muhtasar fi Hisabi'l Cebr ve'l Mukabele 'dir. Harezminin bu eseri kendisine İslam ve batı bilim dünyasında çok ün kazandırmıştır. Batı dünyası ilk kez bu kitap sayesinde cebiri kullanmış ve öğrenmiştir. Bu yapıtta ana konular birinci ve ikinci dereceden denklemlerin çözümleri, binom çarpımları, çeşitli cebir problemleri ve miras hesabıdır. Harezmi cebirle ilgili çalışmalarında ikinci dereceden denklemler konu üzerinde çok durmuştur. Birinci dereceden denklemleri incelerken Yanlış Yolu İle Çözme Yöntemi'ni kullanmıştır. Bu yöntemi kullanırken şu anda ax2 + bx + c = 0 biçiminde gösterdiğimiz ve çözümünü x = - b + b2 - 4ac / 2a eşitliği ile bulduğumuz ikinci dereceden denklemlerin çözümünü negatif nicelikleri bilmediği için üç grupta toplamış ve her grup için Kareye Tamamlama İşlemi'ne dayanan ayrı bir çözüm yöntemi kullanmıştır. Bu üç ayrı yöntem aşağıdaki gibidir;

Birinci tip denklemin çözümü için ilk önce bir kenarı x olan bir kare çizeriz. Bu karenin üst sağ köşesinden her iki yöne de b:2 kadar bir uzunluk eklenir ve bu uzunlukların ucundan şekil kareye tamamlanır. Bundan sonra ortaya çıkan ikinci karede bir kenarı x büyüklüğünde olan bir kare (x²), bir kenarı x ve diğer kenarı b:2 uzunluğunda olan iki dikdörtgen (x.b:2) ve bir de bir kenarı b:2 uzunluğunda olan bir kare (b:2)² bulunmuştur. Bunu formülüze edersek [x + (b:2)]² = x² + 2 (b:2 x) + (b:2)² olur. [x + (b:2)]² = x² + bx + (b:2)², x² + bx =c [x + (b:2)]² = c + (b:2)² [x + (b:2)]² = c + (b:2)² x + b:2 = (b:2)² + c.x = ((b:2)² + c - b:2.2) x + c = bx.x = b:2 + (b:2)² - c şeklinde gösterilir.

İkinci tip denklemin iki ayrı çözüm yöntemi vardır. Birinci çözümde ilk önce bir kenarı x büyüklüğünde olan bir kare alınır (x²) sonra bu kareye bir c alanı eklenir ve bir kenarı x diğer kenarı b uzunluğunda olan bir dikdörtgen elde edilir. Daha sonra b kenarının yarısından karşıya bir dikme uzatılır. Bu durumda c alanı ile x² alanı arasında (b:2 - x ) kadar bir mesafe ortaya çıkar. Sonra c alanının sağ alt köşesinden bu mesafe kadar dışa çıkıp bir (b:2 - x)² oluşturulduğunda (b:2 - x)² = (b:2)² - [ x (b:2 - x) + x . b:2] olur. (b:2 - x)² = (b:2)² - c (b:2 - x)² = (b:2)² - c.b:2 - x = (b:2)² - c.x = b:2 - (b:2)² - c şekilde çözüme ulaşılır. İkinci çözüm yönteminde ise (x - b:2)² = (b:2)² - c (x - b:2)² = (b:2)² - c.x - b:2 = (b:2)² - c.x = b:2 + (b:2)² - c fomülü kullanılarak bulunur.

Üçüncü tip denklemin çözümü için ise ilk önce bir kenarı x uzunluğunda olan bir kare çizeriz daha sonra bu karenin bir kenarından bir b uzunluğu alırız. Ulaşılan noktadan karşı kenara çizilecek doğrunun altında bir dikdörtgen oluşur (bx). Daha sonra b kenarının yarısı alınarak üstteki dikdörtgene bitişik olmak üzere bir kare çizilir [(b:2)²]. Şimdi bu küçük karenin ucundan (x-b) kadar uzatılır ve buradan yukarıya karenin üst kenarına bir dikme çıkıldığında birbirlerine eşit ve bir kenarları (x-b) ve diğer kenarları ise (b:2) uzunluğunda olan iki dörtgen buluruz. Daha sonra (x - b:2)² = (b:2)² + c olur. Sonra (x - b:2)² = (b:2)² + c.x - b:2 = (b:2)² + c.x = (b:2)² + c + b:2 sonucuna ulaşılır.

Harezminin bu büyük yapıtı 12. yüzyılda Chesterlı Robert ve Cremonalı Gerard tarafından Latinceye çevrilmiştir. Batı dünyası bu yapıttan çok fazla etkilenmiş ve cebiri bu sayede öğrenmiştir. Cebir batı dünyasında el-cebr isminden algebra'ya dönüştürülmüştür. Daha sonra batı dillerinde cebir algebra olarak tanımlanmıştır. Aynı zaman Harezminin bu yapıtı batı dünyasında cebirin kullanımının yaygınlaşmasında da büyük rol oynamıştır.

Harezmi Muhammed ibn İbrahim el-Fizari'nin Sanskrit dilinden Arapça'ya tercüme ettiği el-Sindhind (Siddhanta) adlı yapıtını Batlamyus'un Almagest'inden de yararlanarak düzeltmiştir. Muhtamelen bu yapıt iki ayrı şekilde çoğaltılmıştır. Bu yapıt kuramsal bilgilerde içeriyordu. Daha sonra bu yapıt Endülüslü astronom Meslemetü'l Mecriti tarafından güncelleştirilmiştir. Yapıtın bu versiyonu Bathlı Adelard'ın ve daha sonra muhtemelen Dalmaçyalı Hermann'ın gayretleriyle Latince'ye çevrilmiştir. Yapıtdaki en büyük gariplik Harezmi'nin açıları sinüs gibi trigonometrik fonksiyonlarla ifade ettiğini gösteren tablolar olmasıdır. Tabi bu tablolar bir çok soru işaretini ortaya çıkarmıştır çünkü Harezmi trigonometrik fonksiyonları biliyormuydu yoksa daha sonra Meslemetü'l Mecriti tarafındanmı eklenmiştir bilinmiyor. Ancak çoğu bilim tarihçisi sinüs ve kosinüsü ilk kez Harezminin kullandığını söylüyor. Tanjant ve kotanjantı ise Meslemetü'l Mecriti'nin eklediği iddia ediliyor. Ama ne olursa olsun trigonometri İslam bilim dünyasına aittir. Trigonometrinin İslam dünyasının eseri olması bu konuda yeterli bilgiye sahip olamamalarına rağmen islamın bilimi gerilettigini idda edenlere güzel bir cevaptır. Tabi sadece trigonometri değil matematik, astronomi, coğrafya, fizik, tıp gibi bilim dallarında da İslam bilim dünyası çok ilerlemiştir.

Harezminin önemli eserlerinden olan usturlabın yapımı ve kullanımını anlatan eseri kayıptır. Harezmi sadece matematikle değil coğrafyayla da ilgilenmiştir. Batlamyus'un Coğrafya adlı yapıtını Kitabu Sureti'l Ard (Yer'in Biçimi Hakkında) olarak tercüme etmiştir. Bu sayede yunanlıların matematiksel coğrafya hakkındaki bilgilerin İslam bilim dünyasına girmesinde büyük rol oynamıştır. Bu yapıt tercüme edilirken üzerinde eklemeler yapıldığından orijinalliğini biraz kaybetmiştir. Harezminin bu yapıtı önemli yerlerin enlem ve boylamlarını bildiren çok sayıda tablo içermektedir. Harezminin en ilgi çekici eserlerinden biride Nil'in kaynağını gösteren haritasının bulunmasıdır. Bu yapıt daha sonra Batlamyus-Harizmi Kuramı diye tanınmıştır. Harezmi 70 tane bilim adamıyla çalışarak 830 yılında dünya haritası çizmiştir. Dünyanın çevresini ve hacmini hesaplama çalışmalarında da yer almıştır. Güneş saatleri, usturlaplar ve saatler üzerine yazılmış eserleri de vardır. Coğrafyanın yanı sıra astronomi biliminde de eserler bırakmıştır. Astronomik cetvellerle ilgili kitaplar yazmış ve bu eserler 12. y.y. da Latince' ye çevrilmiştir.

Muhtemelen Türk olan Harezmi İslam bilim dünyasındaki yerini almıştır. Özellikle matematik alanında eserler bırakmış olan Harezminin eserleri Batı bilim dünyasında hala kullanılmakta ve öğretilmektedir. Bu büyük İslam alimi 840 yılında vefat etmiştir.

James Clerk Maxwell

Maxwell 13 Haziran 1831'de İskoçya'nın Edinburgh kentinde doğdu. Annesini sekiz yaşında kaybetti, daha sonra babasıyla birlikte yaşadı. Maxwell dünyaya gelmiş en büyük fizikçiler arasında gösterilir. Hatta eğer Newton, Eistein gibi fizikçiler olmasaydı dünyanın en büyük fizikçisi olabileceği söylenir. Maxwell başta fizik olmak üzere matematik, astronomi gibi alanlarlada ilgilenmiştir. İlk öğretiminde özel bir öğretmen tarafından çalıştırıldı. Daha sonra öğrenimini Edinburgh Akademisinde sürdürdü. Burada matemetik ve fizik hakkında öğrenim gördü. Maxwell daha ondört yaşında iken elips üzerine ilk geometrik çözümlemesini yayımladı. Daha o yaşlardan ilerde iyi bir bilim adamı olacağının sinyallerini verdi. Ancak Maxwell'de çoğu büyük bilim adamının olduğu gibi okulda pek parlak bir öğrenci değildi. Daha sonra 1847'de Edinburgh Üniversitesine girdi. Maxwell burada okurken iki bilimsel makale daha yayımladı. Bu üniversiteyi bitirdikten sonra Cambridge Üniversitesine giridi. Ancak daha sonra Cambridge'ye bağlı Trinity College'de geçti. Çünkü burada daha rahat burs alabileceğini düşündü. Maxwell burada matematik dalında sınıf ikincisi olmuş bu dereceylede üniversiteyi bitirmiştir.

Maxwell'in en büyük çalışmalarından biride elektromanyetik dalgaların varlığını ilk kez açıklayan bilim adamı olmasıdır. Daha sonra Maxwell 1862'de dünyaya kendini tanıttı ve en büyük icatını yaptı yani bir elektromanyetik alanın yayılma hızının ışık hızı ile yaklaşık olarak eşit olduğunu buldu ve buna göre ışığın bir elektromanyetik olay olduğu kanıtladı. Aynı yıl bu çalışması Philosophical Magazine'de  "On Physical Lines of Force" adıyla yayımladı. Bu çalışması Maxwell'i dünyanın en büyük üçüncü fizikçisi olmasında önemli rol oynamıştır.

Maxwell 1856'da babasının hastalanması üzerine araştırma bursundan vazgeçti ve İskoçya'ya döndü. Burada Aberdeen'de Marischal Koleji'nde profesörlüğe başladı. Ama ne yazıkki babası bunu göremeden vefat etti. 1859'da astronomi tarihine kendisin gösterdi ve Satürn'ün halkalarının katı veya sıvı değil ama küçük ve ayrı özdek kütlelerden oluşunu buldu. Bu Maxwell'e Adams ödülünün verilmesini sağlamıştır. Ancak bunun doğrulanması yüzyıl sonra Voyager uzay aracı tarafından gerçekleştirildi. Daha sonra Marischal College ve Aberdeen King’s College birleşerek Aberdeen Üniversitesi oldu. Maxwell burda yetersiz görüldü ve görevinden alındı. Daha sonra Edinburgh Üniversitesine başvurdu ancak başvurusu reddedildi. Daha sonra Londra’da King’s College'de doğal felsefe (fizik) profesörü oldu. Burada geçirdiği beş yıl içinde hayatındaki en büyük çalışmalara imza attı diyebiliriz. 1877'de Theory of Heat adıyla en büyük kuramlarından birini yayımladı. Bu çalışması gazların kinetik kuramı hakkındaydı. Maxwell'in bu çalışması ısının ve sıcaklık derecesinin yalnızca moleküllerin devimini ilgilendirdi hakkındaydı.

Maxwell 1861'de Royal Society'ye kabul edildi. Aynı yıl üç temel renk üzerinde çalışmalar yaptı buda onun renkli fotoğraf uygulayımının gelişmesiyle uğraşmasını sağladı. İleriki yıllarda British Association for the Advancement of Science için elektrik birimlerinin ölçü ve ölçünleştirilmesi çalışmalarını yönetti. Sonra College'den ayrılarak, Glenlair'deki ailesine ait mülkünde kaldı. Daha sonra Cambridge'de yeni Cavendish Profesörlüğüne seçildi. Ancak Maxwell bu görevi alıken pek istekli değildi. Maxwell'den Cavendish Laburatuarı'nın tasarısının hazırlanması istendi. 1874'de bu laburatuarı açtı ve bu kurumun müdürlüğünü yaptı. Dünyanın en büyük üçüncü fizikçisi olarak anılan Maxwell 5 kasım 1879'da Glenlair'de vefat etti.

Galileo Galilei

Galileo Galilei 1564'de Pisa'da dünyaya gelmiştir. Öğrenimine manastırda başlamıştır. Galileo dünyanın en büyük astronomlarındandır, hatta en büyük astronomudur. Çünkü Dünyanın Güneş sistemi etrafında döndüğünü öne süren ilk bilim adamıdır. Galileo sadece bilimsel yönüyle değil sanatsal yönüyle de tanınır. Bir çok çalgı çalar, ud, org gibi çalgılarla ilgilenirdi. Sadece müzikle değil resimle de ilgilenirdi. İtalyan olan bilim adamı sadece astronomiyle değil fizik ve matematikle de ilgilenen bir bilim adamıdır. Üniversiteye tıp fakültesinde başlamıştır. Daha sonra kendisini astronomide ve fizikte gösterdi. Ama astronomideki çıkışına geçmeden önce modern mekaniğin kurucularından biri olarak göze çarptı. İlerki yıllarda 1604'te cisimlerin boşlukta düşmesi yasasıyla ilgilendi ancak yasayı çok uzun yıllar sonra kesin olarak kanıtladı. Çünkü hızın değil, zamanın uzunlukla orantılı olduğunu düşünmüştü. Galileo Galilei bir cismin eğik bir düzlem boyunca inişiyle ilgili olarak yaptığı deneylerde yatay düzlemin limit durumunu da göz önüne almasıyla eylemsizlik ilkesi üstüne ilk formülleştirmenin adımlarını atmasını sağladı. Eylemsizlik prensibi sayesinde Aristolesçi yaklaşımı yıktı. Yalnız bu prensibi Newton formülleştirdi. Büyük bir fizik bilim adamı olan Galileo'nun en büyük buluşlarından biri de dönüşüm yasasıdır (göreli olmayan kinematikte, uzay-zaman koordinatlarının dönüşüm yasası). Daha sonra Güneş merkezli astronomi sisteminin fiziğini geliştirmiştir. İlerki yıllarda bu konuyla ilgili bir çok çalışma yaptı.

Galileo Galilei'nin fizikteki en büyük buluşlarından biri de karşılaştırma sistemidir. Bu sistemi, dinamiğin temel yasasını "f = my" formülü ile doğrulayan karşılaştırma olarak tanımlayabiliriz. Burada "f", m kütleli cisme uygulanan kuvvet, "y" ise cismin kazandığı ivmedir.

Galileo Galilei Aristoles'in çembersel devinim, yetkin ve doğal bir devinimdir düşüncesini benimsedi, daha sonra birbirine göre doğrusal ve düzgün bir biçimde yer değiştiren iki devingenin devimindeki göreceliğini ortaya koyan ilkeyi ilk kez açıklama onuruna sahip oldu. Galileo açısal uzanımın değişse de sarkacın salınımlarının eş süreli olduğunu da bulmuştur. Ancak sarkacı zaman ölçmede kullanabileceğini çok uzun zaman sonra bulabildi.

Galileo Galilei 1609'da Venedikte olduğu sıralarda artık kendini astronomide göstermeye başladı. İlk olarak 1609'da teleskopu icat etti. Zaten teleskopu icat ederek astronomi dünyasında yerini almıştı. Ancak sadece teleskopu icat ederek astronomi dünyasını etkilemedi, çok sayıda gözlemle kuramlarını doğrulayabilecek deneyler yapmıştır. İlk önce Ay ile ilgilendi, ayla ilgili bir çok gözlem yaptı, dağların yüksekliğini ölçtü salınımlarını ve kraterlerini gözledi. Bu  sayede Ay ile yerin aynı maddelerden yapıldığını söyledi. Daha sonra Jüpiterin kendi adıyla anılan dört uydusunu (Galileo uyduları) buldu, Satürn'ün halkası olduğunu keşfetti. Ancak teleskopunun güçlü olmaması sebebiyle Satürn'ün halkasını iki yapışık parçadan oluştuğunu sanmıştır. Venüsün evrelerini de bulan Galileo Galilei'dir. Daha sonra güneşin lekeleri olduğunu buldu, bu konuyla ilgili ilk olarak Merkür'ün Güneş'in önünden geçerken oluşan gölgesidir dedi. İkinci görüşüne göre ise bu lekeler, Güneş ve Yer arasında bulunan küçük gökcisimlerine aittir. Ama her iki görüşü de yanlıştır çünkü daha sonra bu lekelerin Güneşin üzerinde hep aynı yerde olduğunu bulmuştur. Galileo Orion kümesinin bulut olmadığını yıldızlardan oluştuğunu da bulmuştur. Aynı zamanda Samanyolu'nunda yıldızlardan oluştuğunu bulmuştur.

Çoğu insan Galileo'nun dine karşı olduğunu sanır, ancak dine karşı değil, o zamandaki orta çağ ortodoks kilisesinin baskıcı tutumuna karşıydı. Bilimin özgürce gelişmesini istiyordu. Ama bu tutumu onu sanki dine karşıymış gibi gösteriyordu. Galileo tam tersine Allah'ın ve yarattıklarının ne kadar mükemmel olduğunu söylüyordu, bunu "Tabiat hiç şüphesiz Allah'ın hiç vazgeçemeyeceğimiz, okunması gereken bir kitabıdır." diyerek vurgulamıştır. 

İlerleyen yıllarda Galileo Galilei en büyük keşiflerinden birini yaparak Güneşin kendi ekseni etrafında döndüğünü buldu. Bu buluşu ile o güne dek kabul edilen sistemi yıkarak güneş sisteminin merkezinde güneşin olduğunu ve dünya dahil tüm gezegenlerin onun çevresinde döndüklerini iddia etti. Ancak bu o zamanki matematikçilere ve din adamlarına uymuyordu ve bu yüzden Galileo bir çok sıkıntı çekti. Matematikçi ve din adamları tarafından çok eleştirildi ve daha sonra 1633'te Engizisyon mahkemesine çıkarıldı. Eğer Dünya'nın Güneş etrafında döndüğünü inkar etmezse asılacaktı. Ancak Galileo Galilei asılmadı, çünkü mahkemeye karşı öğretisini diz çökerek yalanladı. Bunun sonucunda asılmaktan kurtuldu. Ancak bir söylentiye göre ayağa kalkerken ayağını yere vurmuş "ben ne dersem deyim dünya dönüyor" demiş. İddiasını inkar etmesine karşın yinede mahkum edildi. Floransa yakınlarında Arcetri'de bulunan villasına çekilip, Engizisyon'un gözetiminde yaşamasına izin verildi. Burada ölene kadar değişik çalışmalar yapan Galileo 1636'da kör olduktan sonra, 1642'de Arcetri'de öldü.

 

Thomas Edison

Thomas Edison 1847'de Amerikanın Ohio kentinde doğmuştur. Son yüz yılın en büyük bilim adamlarından biridir. Binlerce icadı vardır. Ailesi Edison yedi yaşındayken Michigan’a taşındı. Buradaki ilkokul öğretmeninin okuyamayacak kadar aptal demesiyle okuldan alındı. Edison 12 yaşında para kazanmak için tren yollarında gazete satmaya başladı. Ancak kendisi Port Huron Detroit demir yolunda deney yaparken bir patlama sonucunda çıkardığı yangında vagon şefinin sert tokadı kulağına denk geldi ve Edison'u sağır etti. 

1864'de tek tel üzerinde karşılıklı konuşmayı sağlayan telgraf aletini icat etti ve bunun sayesinde bir çok telgraf şebekesi şirketinin mühendisliğini yaptı. Tek tel üzerinde karşılıklı konuşmayı sağlayan telgraf aletini kırk bin dolara sattı ve zenginleşti, bu başarısı o zamandan Edisonu ünlü birisi yapmıştı.

Edison 1869'da kendisine laboratuar kurarak fizik, kimya ve elektrikle ilgili deneyler yapmaya başladı. Bu arada borsa kurlarını otomatik olarak kaydeden bir makine icadıyla yılda yaklaşık altı yüz dolarlık gelir sağladı. Daha sonra New Jersey'de kendine ait Menlo Park fabrikasını kurdu. Buluşlarının bir çoğunu burada yaptı. Daha sonra mikrofanı icat ederek Graham Bell'in telefonunu geliştirdi. Bundan sonra çok önemli iki icat daha yaptı ilk olarak 1877’de Motograf denen elektrikli yazı makinasını icat etti. Bir yıl sonrada 1878’de telgraf sinyallerini kayıt etmek için kullanılan Fonograf'ı icat etti. Daha sonra Telefonograf'ı ve Aerograf'ı buldu.

1883'de hayatının en büyük icadı olan Edison etkisi denen olayı gerçekleştirdi yani ısıtılmış bir filamanın moleküler boşlukta elektron yayınlanmasını buldu. 1883'te bulduğu bu olay sıcak katotlu tüplerin temelini oluşturdu. Daha sonra Akkor lambanın üretimini geliştirmeyi başardı, bu da ampulün halk arasında yaygınlaşmasını sağladı. 1891'de kinestopu icat etti.

Edison aynı zamanda şu anda dünyanın en büyük zevklerinden biri olarak gösterilen sinema göstericisini icat etti ve 1895'ten başlayarak sinema göstericisini piyasaya sürdü.

Edison çağımızın en büyük bilim adamlarından biri olmasına rağmen çok alçak gönüllü bir insandı, bir gün bir arkadaşının bu kadar büyük bir mucit olmasının nasıl bir duygu olduğunu sorduğunda Edison, "Ben mucit değil kaşifim" diyerek elini yukarı kaldırdı ve "mucit olan o" diye devam etti. Bu büyük kaşifimiz 1931'de New Jersey'de hayata gözünü yumdu.

Albert Einstein

Albert Einstein, 14 Mart 1870’da Ulm, Baden-Württemberg, Almanya’da dünyaya geldi. Kendisine şu anda dünyada en çok tanınan bilim adamı diyebiliriz. Çünkü bilim dünyasına çok fazla katkısı var. Bilim dünyasına sağladığı katkı kendisinin bile tahmin edemeyeceği kadar ün kazandırdı. Albert Einstein'ın ailesinin elektrik makinaları üreten bir iş yeri vardı. Einstein bir Yahudi olmasına rağmen, Münih’te bir katolik eğitimi aldı. 1894'te ailesi iş yaşamında başarısız oldu, bu neden Milano'ya taşındılar. Einstein lise öğrenimini sürdürdü ancak başarılı olamadı bu nedenle okulunu bıraktı. Daha sonra İsviçre’de girdiği Federal Uygulayımbilim Kurumu sınavını kazanamadı. Daha sonra Aarau’da öğrenimine devam etti. Diğer okulunda öğretmenlerle yaşadığı sıkıntıyı bu okulda yaşamadı. James Clerk Maxwell‘in elektromanyetik kuramını inceledi. Aarau'daki öğrenimini bitirdikten sonra Federal Uygulayımbilim Kurumuna girdi. Einstein'ın Marcel Grossmann adlı arkadaşı tuttuğu notları Einstein ile paylaştı ve bunun sayesinde sınavlarından geçmeyi başardı.

Einstein dünya için çok önemli bir bilim adamıdır, sadece bilimsel yönüyle değil sosyal yaşamıyla da insanlara örnek olmuştur. Çünkü her şeyden önce insanların en büyük manevi değeri olan dine nasıl bir yaklaşım göstermemiz gerektiğini bizlere göstermiştir. Özellikle bilimin dinden ayrı olmayacağını vurgulamıştır. Bunu en güzel "Bilimsiz bir din kör, dinsiz bir bilim topaldır." diyerek açıklamıştır. Ve aynı zamanda tabiatın da insanlarda Allah'a karşı bir saygı oluşturduğunu da savunmuştur. Einstein "Bilimle ciddi şekilde uğraşan herkes tabiat kanunlarında bir ruhun, insanlardan daha üstün bir ruhun olduğuna ikna olur. Bu yüzden bilimle uğraşmak, insanı dine götürür." diyerek tabiatın ne kadar mükemmel bir şekilde yaratıldığına inandığını insanlığa göstermiştir.

Albert Einstein 1900 yılında okulunu bitirdi. Üniversitelerde öğretmenlik yapmaya çalıştı ama iş imkanı bulamadı, çünkü İsviçre vatandaşı değildi aynı zamanda bir yahudiydi. Ancak daha sonra bir arkadaşının babasının nüfusuyla Berne’de Patent Bürosunda çalışmaya başladı. Daha üniversiteye gitmeden çalışmalarını sürdürdü, genelde fizikle ilgilenirdi. 1905'te Alman Fizik Yıllığında beş denemesi yayımlandı ve aynı yıl Prof. Dr. unvanını aldı. Bu beş denemesinin ilki molekül boyutlarının yeniden  belirlenmesiydi. Bu incelemesini Zürich Üniversitesine tez olarak verdi. İkinci denemesinde ışılelektirik etkinin ve Max Planck'ın enerji kuantumları üzerinde çalışmış ve foton adı verilen maddenin varlığını açıklamıştır. Üçüncü çalışmasında Brown devinimini uyguladı ve Brown Devinim Teorisini açıkladı. Dördüncü denemesi devinen cisimlerin elektrodinamiği üzerineydi. Beşinci incelemede belki de son yüz yılın en büyük teorisinin yayımladı yani Özel görelilik(sınırlı) kuramını yayımladı. Einstein bu kuramında bir cismin eylemsizliği, içerdiği enerjiyemi bağlı olduğunu kendisine sormuştur. Daha sonra kütle ve enerji arasındaki eşdeğerlik konusunda yeni bir kuram oluşturdu ve ünlü E = mc² formülünü ortaya koydu.

1913'de Einstein Almanyada, Berlinde Kaiser Wilhelm Fizik Kurumunda çalışmaya başladı. 1915'de Genel görelilik kuramını yayımladı. Bu kuramı kendisini dünyada çok ünlü bir bilim adamı yaptı. Kuramı hakkında bir çok kitap yazıldı. Kendiside 1916'da "Reality, The Special And The General Theory" kitabında teorisini anlattı.

Işığın tikel bir dalga boyunun, değişmez erke içerikli nicelerden (fotonlardan) yapılmış olduğu için, bir metal atomu tarafından soğrulacağını ve yalnızca değişmez erke içerikli bir elektronu dışarıya atacağını ileri sürdü. Ve bu sayede 1921'de nobel fizik ödülünü kazandı. 1922'de bu ödülü almak için İsveç'e gitti.

Einstein atomun çekirdeğinin parçalanmasını buldu ancak nükleer silah üretimine her zaman karşıydı. Bunu her fırsatta dile getiriyordu. Çünkü nükleer silahların dünya barışı için çok tehlikeli olduğunu biliyordu. Japonya'ya atılan Nükleer silahın yapında kendisinden yardım edilmesi istendi ancak kabul etmedi. Einstein'a üçüncü dünya savaşının hangi silahlarla yapılacağı sorulduğunda Einstein "üçüncü dünya savaşını bilmiyorum ama dördüncüsü taş ve sopayla yapılacak" derdi.

1940'da Amerikan yurttaşlığına geçti. Einstein tam bir İsrail hayranıydı ancak 1952'de teklif edilen İsrail Cumhurbaşkanlığını kabul etmedi bunun sebebini ise "insanlarla uğraşamayacağımdan değil sayılar hakkında çok fazla bilgim olduğundan kabul etmiyorum" dedi. Ve üç yıl sonra Albert Einstein 18 Nisan 1955'de New Jersey ABD’de öldü.

Gıyâsüddin Cemşid el-Kâşî

On dördüncü ve 15. Y.Y.'da yaşamış olan dünya tarihinin en büyük bilim adamlarından bir tanesidir. On dördüncü Y.Y.'ın sonlarına doğru Maveraünnehir'in Kaş şehrinde doğmuştur. Matematik ve astronomiyle ilgilenmiştir. Ağırlık olarak matematikte çok büyük buluşları olan bir bilim adamıdır. Asıl ismi Cemşid bin Mes'ud bin Mahmud et-Tabib el Kaşi olup, lâkabı Gıyâsüddin'dir. Öğrenimine ilk olarak Kaş'ta başlamıştır. Babası'nın fen ve din hakkında çok fazla bilgin bir insan olduğu söylenir. İlk olarak sarf, nahiv ve fıkıh hakkında ders almıştır. Mantık, belagat, matematik ve astronomi bilimlerinin tam manasıyla tahsilini görmüştür. 1416 yılında Karakoyunlu Sultanı İskender'e hizmet etmiştir. Daha sonra Uluğ Bey tarafından Semerkand'a davet edilmiştir.

Cemşit ilk olarak Nasirüddin Tusi'nin ve Kutbüddin Şira-zi'nin eserlerini inceleyerek bu eserlerden yararlanmıştır. Meragâ'daki rasathanede çalışarak burada astronomi cetvellerini (ziycleri) yeniden düzenlemiştir. Daha sonra yıldız cetvellerini, yeryüzünden uzaklarını, güneş ve ay tutulmasının hesaplamasını ve bu hesaplamanın yapılması için gereken Tabak-ül-Menatık aletinin yapılış ve kullanışını öğretmiştir. En önemli buluşlarından biri de günümüzde Johannes Kepler tarafından bulunduğu kabul edilen, gezegenlerin daire şeklinde değil de Elips şeklinde dönmesi yasasıdır. Gıyâsüddin Kepler'den yüz sene önce Nüzhet-ül Hedaik eserinde gezegenlerin elips şeklinde döndüğünü açıklamıştır. İlimi çalışmaları ve dirayetiyle, fen bilimlerinde araştırma, gözlem ve deney usulünün gelişmesini sağlamıştır. 1406, 1407 ve 1408 seneleri için ay tutulmasını hesaplamalarını gayet hassas olarak yapmıştır. Ayın ve Utarid'in yörüngelerinin eliptik düzlemde olduğunu açıklamıştır. 

Cemşit'in Türk bilim tarihi için yapmış olduğu en büyük buluşlarından biri de matematik alanındadır. Ondalık kesir sisteminde virgülü kullanan ilk bilim adamıdır. Yani ondalık kesir sistemini kullanan ilk bilim adamıdır. Bu buluşunu Risalet'ül Muhitiyye adlı eserinde yayınlamıştır. Ondalık kesir üzerinde toplama, çıkarma, çarpma ve bölme işlemlerini yapan ilk bilim adamıda Cemşid El-kaşi'dir. Ama ne yazık ki ondalık kesri ilk olarak kullananın Simon Stefan olduğu söyleniyordu. Ama 1948 senesinde Alman bilim tarihçisi Pouluckey, yaptığı araştırmalar sonucunda ondalık kesri ilk olarak kullananın Cemşit olduğunu kanıtlıyordu. Hem aynı zamanda kendisi Simon Stefan'dan yüz altmış sene önce yaşamış bir bilim adamıdır. Alman araştırmacının dünyaya bunu kanıtlamasından sonra Cemşit'in ondalık kesir üzerinde dört işlem yaptığı da ortaya çıkmıştır. Avrupada ise bu sistem ancak 16. asırdan sonra kullanılabildi. Risalet-ül-Muhitiyye adlı eserinde, daire çevresi ile yan çap arasındaki oranı çok açık bir şekilde açıklamıştır. Ondalık sayılarda virgül işareti kullanmadan, sayının tam kısmı üzerine sihah (tam sayı) kelimesini koymak suretiyle sayının tam kısmının, ondalık kısmından ayrıldığı ilk defa bu eserde dünyaya göstermiştir.

Cemşit aynı zamanda yüksek dereceden nümerik denklemlerin yaklaşık çözümleri konusunda orijinal buluşlarıyla da çok fazla ün kazanmış bir bilim adamıdır. En önemli eserlerinden bir tanesi de Uluğ Bey'e sunduğu "Miftah-ül Hisap" adlı eserinde, herhangi bir dereceden kök almalarını açıklamasıdır, bu batı bilim dünyasında ancak 300 yıl sonra Sir İsaac Newton tarafından açıklanabilen bir neticedir. Miftah-ül Hesab adlı eserinde herhangi bir dereceden kök alma yollarını hesaplamayı başarmıştır.

Cemşit'in trigonometrideki buluşları da çok büyüktür. Trigonometri dünyasına da çok büyük katkıda bulunmuştur. Cemşid (pi) sayısının 9. rakama kadar ki değerini (=3,1415926535898732) 1 derecelik yayın sinus değerini de bugünkü değerlere göre 18 ondalık sayıya kadar doğru olarak hesaplamıştır. Trigonometride "El Kâşi Eşitliği" adıyla şöhret bulan bu temel formül de onun buluşudur. Trigonometrinin temel formüllerinden olan  Aş3 Sin A+4 Sin 3A şeklindeki bu formül onun adıyla anılmaktadır. Aritmetik ve trigonometride yeni keşiflerinden bahseden eserleri "Risalet-ül Muhitiyye" ile "Risalet-ül Veter ve'l Ceyb"dir. Bu iki eseri onun en önemli eserlerindendir. Aynı zamanda Pi sayısını doğru hesaplamakla kalmamış ve tarihte ilk kez hesap makinesi icat eden insan olarak ta çok büyük bir bilim adamıdır. Aynı zamanda Newton'un adıyla anılan iki terimli denklemi de çözen ilk kişiydi. Bunu da Miftah el-hisab (Aritmetiğe Anahtar) eserinde yayınlamıştır.

Cemşit'in astronomiyede çok büyük katkıları vardır. Semerkand'daki rasathanenin kurulmasında çok yardımcı olmuştur. Ve bu rasathaneyi yöneten kişilerden bir tanesidir. Uluğ Bey'in Ziyc'inin hazırlanmasında da yardımcı olmuştur. Astronomiyle ilgili en büyük eseri Risalet-ül-Kemaliye veya Süllen-üs-Sem'a (göğün dereceleri) dir. Bu eserlerinde gök cisimlerinin dünyadan uzaklığı, büyüklükleri ve boyutlarından bahseder. Türk bilim tarihinin en büyük bilim adamı 1437'de ölmüştür. Daha sonra Cemşit'in eserlerinden yararlanan Takîyüddîn ibn Marûf 16. yüzyılın meşhur matematikçilerinden ve astronomlarından olmuştur.

Ali Kuşçu

Ali Kuşçu Semerkand'da doğmuştur. Türk bilim tarihindeki en büyük astronom ve matematik bilginlerinden birisidir. Türk astronomisine ve matematiğine bir çok katkısı vardır. Asıl ismi Ali Bin Muhammet'tir. Hangi tarihte doğduğu bilinmese de 15. yüzyılın ilk dörtte biri içerisinde doğduğu kabul edilmektedir. Babası Uluğ Bey'dir, Kuşçu lakabı da babasından gelir. Babasının kuşçu başısı idi. Batı ve Doğu Bilim dünyası onu 15. yüzyılda yetişen en büyük bilim alimi olarak tanır. Hatta müsteşrik W.  Barlhold, kendisini "On Beşinci Yüzyıl Batlamyos'u" olarak adlandırmıştır. Uluğ Bey'in Horasan ve Maveraünnehir hükümdarı olduğu sıralarda Semerkand'da ilk ve dini öğrenimini tamamlamıştır. Semerkand'da bulunduğu sıralarda Uluğ Bey de dahil olmak üzere, Kadızâde-i Rûmî (1337-1420) ve Gıyâsüddin Cemşid el-Kâşî (?-1429) gibi dönemin önemli bilim adamlarından matematik ve astronomi dersleri almıştır. Ali Kuşcu bu dönemde bir çılgınlık yaparak Uluğ Bey'den habersiz Kirman'a gitmiş ve orada yazdığı Hall el-Eşkâl el-Kamer adlı risalesi ile geri dönmüştür. Bu risaleyi Uluğ Bey'e hediye etmiştir. Ancak Uluğ Bey kendisinden habersiz Kirman'a giden Ali Kuşçuya çok kızgındır ama risaleyi okuyunca kendisini tebrik eder. Semerkand gözlem evinin müdürü Kadızâde-i Rûmî'nin ölümü üzerine gözlem evinin müdürü olarak kendisi başa gelir. Daha sonra Uluğ Bey Zîci'nin tamamlanmasına yardımcı olmuştur. Uluğ Bey vefat ettikten sonra Ali Kuşçu Semerkand'dan ayrılmış ve Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın yanına gitmiştir.

Ali Kuşçu'nun Nasirüddün Tusi'nin Tecrid-ül Kelam adlı eserine yazdığı şerh yani yorumu ne kadar iyi bir bilim adamı olduğunu gösteren en önemli kanıtlardan bir tanesidir.

Fatih bir kültür merkezi oluşturmak ister, ancak bir kültür merkezinin oluşabilmesi için bilim adamlarını bir araya toplaması gerekir, bunun için Ali Kuşçuyu İstanbul'a davet eder. Bunun üzerine oda Tebriz'e dönerek elçilik görevini tamamlar ve tekrar İstanbul'a geri döner. İstanbul'da kendisi için özel bir karşılama töreni hazırlanır. Karşılayanlar arasında dönemin ulemâsı İstanbul kadısı Hocazâde Müslihü'd-Din Mustafa ve diğer bilim adamları da orada bulunmuştur. Şu anda Osmanlıda bilimin ilerlemediği söyleniyor ama aslında tam tersine o zaman Ali Kuşçuya ayda iki yüz altın maaş bağlanarak kendisine büyük imkanlar sunuluyor. Bu hakları sadece kendisine değil diğer bilim adamlarına sağlıyordu. Daha sonra kendisini Ayasofya'ya müderris olarak atıyorlar. Ali Kuşçu burada Fatih Külliyesi'nin programlarını hazırlamış, astronomi ve matematik dersleri vermiştir. Daha sonra İstanbul'un enlem ve boylamını ölçmüş ve çeşitli Güneş saatleri de yapmıştır. Kuşçu medreselerde matematik dersinin verilmesinde çok yardımı olmuştur. Verdiği derslerin çok iyi ve çok rağbet görmesi nedeniyle verdiği derleri önemli bilim adamları da izlemiştir.

Ali Kuşcunun astronomi ile ilgili en büyük eserlerinden biride Risale-i fi'l Hey'e (Astronomi Risalesi) dir. Matematik alanındaki diğer büyük eseri ise Risale-i Hisap (Aritmetik Risalesi) dir. Diğer büyük eserlerini şu şekilde sıralıya biliriz ; Risale-i Muhammediye (Cebir ve Hesap konularından bahseder), Tecrid'ül Kelam (Sözün Tecridi), Risale-i Adudiye, Unkud-üz zvehir fi Man-ül Cevahir (Mücevherlerin Dizilmesinde Görülen Salkım) dir.

Ali Kuşçu'nun matematik ve astronomi alanında yazmış olduğu iki büyük eseri vardır. Bunlardan ilki Otlukbeli savaşından sonra bitirilip Fatihe sunulan Fethiye adlı eseridir. Bu eser üç ayrı bölümden oluşmaktadır. Bu eserin ilk bölümünde gezegenlerin küreleri ve gezegenlerin hareketlerinden bahsedilmektedir. İkinci bölümde ise yerin şekli ve yedi iklim hakkındadır. Son bölümde ise yere ilişkin ölçüleri ve gezegenlerin uzaklıklarını vermektedir. Ali Kuşçunun matematik alanında yapmış oldu en büyük eser Fatih'in adına atfen Muhammediye adını verdiği kitaptır. Bu büyük astronom ve matematikçi 16 Aralık 1474 (h. 7 Şaban 879) tarihinde İstanbul'da ölmüştür, mezarı Eyüp Sultan Türbesi hareminde bulunmaktadır.

Archimedes

Archimedes M.Ö 278'de Syrakusai’de doğmuştur. Dünyaya gelmiş geçmiş en büyük üç bilim adamından biri olarak gösterilir. Matematikçi, fizikçi ve filozof olan Archimedes bu alanlarda bir çok başarıya adım atmıştır. Daha gençliğinde bilime çok meraklı olan Archimedes o dönemin en büyük bilim merkezlerinden biri olan İskenderiye’ye Eukleides’den ders almaya gider. İskenderiye'de bulunduğu sıralarda keşfettiği Mısırdaki Archimedes Vidası’ndan halen bugün bile su çıkartılıyor. Archimedes o zamanda Roma kırarlığının generali Marcellus'a  Syrakusai almasında bir çok sorun çıkarmıştır. İcat ettiği savaş aletlerini Romaya karşı kullanmıştır. Bu Romanın  Syrakusai almasını üç yıl geciktirmiştir. Bu icatlarından bazıları toplar ve güneş ışınlarını toplayarak düşman gemilerini tutuşturan aynalardır. Çok iyi bir teknisyen olan Archimedes bu icatlarını bazı bilimsel kurallardan yararlanarak yapmıştır.

Archimedes'in mekanik alanında yapmış olduğu en büyük buluşlar arasında bileşik makaralar, sonsuz vidalar, hidrolik vidalar ve yakan aynalar söylenebilir. Bunlarla ilgi bir eser bırakmamış ama matematiğin geometri alanında, fiziğin statik ve hidrostatik konularında bir çok eser bırakmıştır.

Geometriye yapmış olduğu en büyük katkı, bir kürenin yüzölçümünün 4r2 ve hacminin ise 4/3 r3 eşit olduğunu ispatlamış olmasıdır. Bir dairenin alanının, tabanı bu dairenin çevresine, yüksekliği ise yarıçapına eşit olan bir üçgenin alanına eşit olduğunu kanıtlayarak, pi'nin değerinin 3 + l/7  ile 3 + 10/71 arasında bulunduğunu bulmuştur.

Archimedes'in matematikteki en büyük çalışmalarından biride eğri yüzeylerin alanlarını bulmak için bazı yöntemler geliştirmesidir. Daha sonra bir parabol kesmesini dörtgenleştirirken sonsuz küçükler hesabına yaklaşmıştır. Bu hesabın tarihteki önemi çok büyüktür çünkü daha sonra Newton'un bulduğu diferansiyel integral için bir temel olmuştur. Bu konuyla ilgili yazdığı kitapta (Parabolün Dörtgenleştirilmesi) tüketme metodu ile bir parabol kesmesinin alanının, aynı tabana ve yüksekliğe sahip bir üçgenin alanının 4/3'üne eşit olduğunu bulmuştur.

Archimedes'in en büyük çalışmalarından bir tanesi de denge prensiplerini ortaya koymasıdır ve bunu ilk kez açıklayanda kendisidir. Bunlardan ilki eşit kollara asılmış eşit ağırlıkların dengede kalmasını bulmasıdır. İkincisi ise eşit olmayan ağırlıklar eşit olmayan kollarda bu formül f . a = f . 1 kullanıldığında dengede kalmasını bulmasıdır. Bu kadar çalışmasından sonra Archimedes "Bana bir dayanak noktası verin Dünyayı yerinden oynatayım" diyerek ne kadar azimli olduğunu bir kez daha dünyaya kanıtlamıştır ve aynı zamanda bu sözü yüzyıllardan beri dillerdedir.

Archimedes daha sonra Dünyaya kendisini tanıtan buluşunu yapmıştır yani sıvıların dengesi kanunu bulmuştur(suyun kaldırma kuvvetini). Bir rivayete göre, bir gün Kral İkinci Hieron yaptırmış olduğu altın tacın içine kuyumcunun gümüş karıştırdığından kuşkulanmış ve bu sorunun çözümünü bulması için Archimedes'e yollamıştır. Çok düşünmüş olmasına rağmen sorunu bir türlü çözemeyen Archimedes, yıkanmak için bir hamama gittiğinde, hamam havuzunun içindeyken ağırlığının azaldığını hissetmiş ve hamamdan fırlayarak "Buldum, buldum!" demiştir. Archimedes'in bu kanunu bulmasıyla doğada tesadüflere yer olmadığı açıkça anlaşılıyordu. Archimedes'in çalışmalarından önce tahtanın yüzdüğü ama demirin battığı biliniyordu ancak sebebi açıklanamıyordu.

Archimedes modern bilimsel yöntem anlayışına çok yakın bir anlayışla, statik ve hidrostatik kanunlarını bulmuş ve bugün hale kullanılan bu kanunla tarihteki en büyük bilim adamları arasında yer almayı başarmıştır.

Yazımızın başında da bahsettiğimiz gibi Archimedes Roma imparatorluğuna Syrakusai almasında bir çok zorluk çıkarmıştır, ancak Roma geçte olsa burayı da işgal etmiştir. M.Ö 212'de Roma burayı işgal ederken Archimedes toprak üzerinde bir çalışma yapıyormuş ve bu sırada bir Roma askerinin yanına yaklaştığını görünce kendisini rahat bırakmasını söylemiş ancak asker hiç onu dinlemeden tarihteki en büyük bilim adamlarından birini öldürmüştür.

Sir Isaac Newton

Sir Isaac Newton 1642'de Lincolnshire'de doğmuştur. İngiliz bir bilim adamı olan Newton dünyaya gelmiş geçmiş en büyük bilim adamı olarak gösterilir. Newton fizik, matematik ve astronomi dallarıyla ilgilenirdi. Ama özellikle fizikteki buluşlarıyla ön plana çıkar. Newton üniversiteye 18 yaşında Cambridge'deki Trinity Collageda başladı. Burada Barrow'un dikkatini çekti. 1665'te Londra'daki veba salgını sırasında Cambridge Üniversitesi kapatıldı. Daha sonra Newton Woolsthorpe'a döndü ve 1667 kadar burada kaldı. Newtonun matematiğe en önemli katkısı tutarlı bir kuram olan sonsuz küçükler hesabını oluşturmasıdır. Bunu özellikle XVII. yy.'ın başlarında yavaş yavaş geliştirmeye başlamıştı. Newton mekanik alanında daha önceki icatları bir ölçüde düzelterek, tümüyle genelleştirip tamamlayarak, tam ve kesin bir bilimsel kuram biçiminde toparlayan ilk bilim adamı oldu. Bu eski bilgileri özellikle yerçekimini ve gökcisimleri arasındaki çekimleri belirten evrensel çekim kavramıyla tamamladı. Newton ayını zamanda Galileo Galilei'nin Eylemsizlik ilkesini formülleştirmeyi başardı. Daha sonra 1669'da Barrow'un yerine matematik profesörü oldu.

Tüm zamanların en büyük bilim adamı olarak tanınan Newton bu kadar çok bilime yakın olmasının sebebini "Amacım Allah'ı bulup tanımaktır." sözüyle açıklamaktaydı. Newton yerçekimi kuvvetini bularak dünyanın en iyi bilim adamı olma yolunda ilk sıraya yerleşmiştir. Tüm insanlık tarafından çok büyük bir saygı görmüştür. Bunun en büyük nedeni bilim ve teknolojinin gelişmesindeki temeli kendisinin atmış olmasıdır. Şu anda dünyanın en büyük bilim adamı olarak kabul görmesine ragmen hiç bir zaman kendisini insanların gözünde büyütmemiştir. Kedisinin Yaratıcıdan aldığı ilhamla bu kadar bilime katkıda bulunduğunu şu sözleriyle ifade etmiştir, "Bizler Allah'a muhtaç, aciz kullar olarak, kendi aklımıza göre Allah'ın aklının büyüklüğünü ve yüceliğini görmeli ve O'na teslim olmalıyız." diyerek vurgulamıştır.

Newton'un fizik dünyasına kazandırdığı en büyük yenilik diferansiyel integrali buluşudur. Bu buluşu yapmasıyla birlikte 17. yüzyıldaki bir çok soruya cevap verdi. İlk olarak ansal hız yani ansal ivmenin (hızın veya ivmenin bir andan diğer bir ana değişmesini belirlemek) hesaplanmasıydı. İkinci olarak bir eğrinin teğetini bulmak sorundu. Üçüncü olarak bir fonksiyonun en büyük veya en küçük değerini bulabilmekti. Son olarak bir gezegenin verilen bir süre içinde aldığı yol, eğrilerin sınırladığı alanlar, yüzeylerin sınırladığı hacimler gibi problemdir. Bunların hepsi diferansiyel integral sayesinde hesaplanır. Sadece bu sorunları değil başka problemleri de integral sayesinde buldu.

Newton daha sonra, günmerkezlilik görüşünü benimseyen mekanik üstüne düşüncelerini daha önce Kepler tarafından bir ölçüde ve pek kesin olmayan bir biçimde ortaya konan gezegenlerin ve Ay'ın devinimleri konusuna uyguladı. Newton bu zamanlarda gökbilimci Jean Picard'ın ölçümlerine dayanarak ılım noktalarının yalpalarını, gelgitleri ve yerin basıklığını açıkladı. Yani yerçekimi kuvvetini buldu. Newton'ın mekaniği Einstein'ın görelilik kuramına kadar köklü bir değişime uğramadı, başta akışkanlar ve gök mekaniği olmak üzere mekanik alanında görülen gelişmelerin temelini oluşturdu.

Newton'ın en büyük çalışmalarından biride akışkan çalışmasıdır. Akışkanın gerilmesi ve hızının uzaysal değişimi arasında doğrusal bir bağıntı olmasıdır. Yani Newton bir akışkan içinde yavaş olarak yer değiştiren bir kürenin, hızıyla orantılı bir dirençle karşılaştığını ilk kez açıklayan kişidir.

Newton bağıntısı da kendisini dünyada tanıtan en iyi buluşlarından bir tanesidir. A, B, C ve D gibi dört noktanın, karşılaştırma işareti başlangıcının, [AB] nin ortası olması özel halinde uyumlu bölme oluşturduğunu gösteren bağıntı. 

Newton'un optik dünyasına en büyük katkısı hiç şüphesiz, prizma tarafından dağıtılan beyaz ışığı inceleyerek geliştirdiği renkler kuramıdır. Bu konuda 1666'da çalışmalar yapmaya başladı ve 1672'de Royal Society'ye sundu. Ancak bu çalışmalarının geniş bir açıklamasını daha sonra yayımlanan Opticks kitapında bahsetti. Newton bu kitapta her rengin özgül ve değiştirilemeyen bir özellikte olduğunu savundu. Newton buna dayanarak ışık dalgalarının dönemliği yada frekansı kavramını ortaya attı. Newton'ın tarih kronolojisi ve simya üzerinde de çalışmalar yapmıştır. 1672'de Royal Society'ye üye seçildi. 1703'de kurum başkanı oldu. Daha sonra bir çok çalışma yapan Sir Isaac Newton 1727'de Londra'da öldü.

 

Takîyüddîn

Takîyüddîn döneminin en büyük astronom ve matematikçilerindendir. Özellikle Trigonometride bir çok çalışması vardır, 16. yüzyılın ünlü astronomu Copernicus sinüs fonksiyonunu kullanmamış, sinüs, kosinüs, tanjant ve kotanjanttan söz etmemiştir, ama Takîyüddîn bunların tanımlarını vermiş, kanıtlamalarını yapmış ve cetvellerini hazırlamıştır. Takîyüddîn, trigonometrik fonksiyonların kesirlerini, ilk defa ondalık kesirlerle göstermiş ve birer derecelik aralıklarla 1 dereceden 90 dereceye kadar hesaplanmış sinüs ve tanjant tabloları hazırlayarak ne kadar büyük bir bilim adamı olduğunu kanıtlamıştır. Takîyüddîn trigonometrik hesaplamalarda cetveller ya da rub, yani "trigonometrik çeyreklik" denilen basit bir alet kullanmıştır. Takîyüddîn'in aritmetik alanındaki çalışmaları da çok iyidir, bu bölümle ilgili bir çok araştırma yapmıştır. Kendisine özgü pratik bir rakamla ma sistemi geliştirmiş ve çok eskiden beri kullanılmakta olana altmışlık kesirlerin yerine ondalık kesirleri kullanmaya başlamıştır. Takîyüddîn, ondalık kesirleri kuramsal olarak incelemiş ve bunlarla dört işlemin nasıl yapılacağını örnekleriyle göstermiştir. Batı dünyasında bu düzeye yaklaşık on sene sonra yazılmış olan Simon Stevin'in eseri ile ulaşılabilmiştir. Takîyüddîn'e göre Cemşit el-Kâşî'nin kesirli sayıların işlemleriyle sınırlı kalmış olan ondalık kesirlerin, trigonometri ve astronomi gibi bilimin diğer dallarına da uygulanarak genelleştirilmesi gerektiğine söylüyordu. Takîyüddîn'in tam sayı ile kesrini birbirinden ayırmak için bir simge kullanmadığı veya geliştirmediği görülmektedir.

Ayrıca Takîyüddîn yüz binler basamağı ile yüz binde birler basamağı arasında kalan kesirli sayıların kolayca aşama aşama yapmış, yani tam ve kesir kısımlarının birbirlerinden ayrılabilmesi için bir tablo düzenlemiştir. Çarpma, bölme ve karekök alma işlemlerinden sonra sonuç sayısının tam ve kesir kısmını anlayabilmek için bu tabloya bakmak yeterlidir. Yalnız bu tablonun işlemlerde sağlayacağı kolaylık, ondalık simgesinin sağlayacağı kolaylık kadar fazla değildir.

Astronomideki en önemli güçlüklerinden birini gidermeyi amaçlayan Takîyüddîn, açıları veya yayları ondalık kesirlerle gösterirken, bunların trigonometrik fonksiyonlarını altmışlık kesirlerle gösteremeyeceğini anlamış ve ondalık kesirleri trigonometriye uygulamak için Sidretü'l-Müntehâi'l-Efkâr fî Melekûti'l-Feleki'd-Devvâr (Gökler Bilgisinin Sınırı) adlı yapıtında birim dairenin yarıçapını 60 veya 1 olarak değil de, 10 olarak aldıktan sonra kesirleri de ondalık kesirlerle göstermiştir. Zâtü'l-Ceyb olarak bilinen bir gözlem aletini tanıtırken kendi şöyle demiştir "Bir cetvelin yüzeyini altmışlı sinüse göre, diğerini ise bilginlere ve gözlem sonuçlarının hesaplanmasına uygun düşecek şekilde kolaylaştırıp, yararlılığını ve olgunluğunu arttırdığım onlu sinüse göre taksim ettim." demiştir.

Uluğ Bey

1393 yılında Sultaniye'de doğmuştur. Dönemin en büyüm bilim alimlerinden bir tanesidir. Aynı zaman çokta iyi bir hükümdardır. Bilimde ilgilendiği alan matematik ve astronomidir. Timur'un erkek torunlarından hükümdar olanların bir tanesinin oğludur. Asıl adı Mehmettir. Ama onu herkes Uluğ Bey olarak tanır. Timur'un öldüğü sıralarda Uluğ Bey Semerkand'da bulunuyordu. Semerkand ve Maveraülnehir'e Mirza Halil Sultan'ın saldırısı üzerine babasının yanına gitmek zorunda kaldı. Babası bu bölgeleri yeniden ele geçirerek oğlu Uluğ Bey'e yönetimi bırakmıştır. Daha sonra Uluğ bey hem ülkeyi idare etmiş hem de öğrenimini sürdürmüştür. Uluğ Bey hem çok iyi bir bilim adamı hem de çok iyi bir padişahtı. Boş vakitlerini genelde kitap okuyarak ve bilim adamlarıyla fikir alış verişinde bulunarak geçirmiştir. Uluğ Bey tüm bilginleri etrafına toplamıştır. Aynı zamanda sadece kendisi bilimle ilgilenme kalmayıp diğer insanları da bilimle uğraşmaları için teşvik etmiştir. Medreselerde ders verilmesini sağlamıştır. O dönemin bir çok ünlü bilim adamını bir araya toplamıştır. Bilim merkezleri kurmuştur.

Uluğ Bey aynı zamanda çok zeki ve hafızası çok güçlü bir bilim adamıdır. Bir kitabı çok dikkatli okuduğunda o kitabı ezberleyebiliyordu. Daha çok matematik ve astronomi bölümleriyle ilgilenirdi. Bu bölümler hakkında bir çok bilgiye sahiptir. Bir rivayete göre kendi falına bakmış ve oğlu Abdüllatif tarafından öldürüleceğini görmüş ve bu sebepten dolayı oğlunu yanından uzaklaştırmıştır. Oğlunun babasına duyduğu bu soğukluk basının küçük oğluna daha fazla ilgi göstermesiyle daha da şiddetlenmiştir.

Semerkand'a bir rasathane kurmuştur, bu rasathanenin başkanlığını Kadı Zade etmiştir. Rasathane için yörede bulunan tüm mühendis, alim ve ustaları buraya çağırmıştır. Rasathanenin yapım ve rasat aletleri için çok para harcamıştır. Bu gözlem evinde yapılan gözlemler ancak on iki yolda bitirilebilmiştir. Gözlem evini sadece Kadı Zade değil Cemşit tarafından da yönetmiştir. Kadı Zade gözlemlerin sonucunu göremeden ölmüştür. Daha sonra gözlem evi Ali Kuşçuya bırakılmıştır. Uluğ Bey bu gözlem evinde en büyük eserini yani Zîc-i (Zeyç) burada yapmıştır. Bu eser daha bir kaç yüzyıl doğu ve batı tarafından kullanılmıştır. Zeyç'in ilk makalesi 1650 yılında Londra'da ilk olarak yayınlanmıştır. Avrupada bir çok dile çevrilmiş ve 1839 yılında cetvelleri Fransızca tercümesi ile basılmış. Daha sonrada orijinal olarak 1846 yılında basılmıştır.

Zîc-i Irak ve İran savaşı sırasında Türkiye'ye Aysofya'ya getirilmiştir. Bu büyük eserin sahibi 1449 yılında kendisinin de korktuğu gibi oğlu Abdüllatif tarafından öldürülmüştür.

James Clerk Maxwell

Maxwell 13 Haziran 1831'de İskoçya'nın Edinburgh kentinde doğdu. Annesini sekiz yaşında kaybetti, daha sonra babasıyla birlikte yaşadı. Maxwell dünyaya gelmiş en büyük fizikçiler arasında gösterilir. Hatta eğer Newton, Eistein gibi fizikçiler olmasaydı dünyanın en büyük fizikçisi olabileceği söylenir. Maxwell başta fizik olmak üzere matematik, astronomi gibi alanlarlada ilgilenmiştir. İlk öğretiminde özel bir öğretmen tarafından çalıştırıldı. Daha sonra öğrenimini Edinburgh Akademisinde sürdürdü. Burada matemetik ve fizik hakkında öğrenim gördü. Maxwell daha ondört yaşında iken elips üzerine ilk geometrik çözümlemesini yayımladı. Daha o yaşlardan ilerde iyi bir bilim adamı olacağının sinyallerini verdi. Ancak Maxwell'de çoğu büyük bilim adamının olduğu gibi okulda pek parlak bir öğrenci değildi. Daha sonra 1847'de Edinburgh Üniversitesine girdi. Maxwell burada okurken iki bilimsel makale daha yayımladı. Bu üniversiteyi bitirdikten sonra Cambridge Üniversitesine giridi. Ancak daha sonra Cambridge'ye bağlı Trinity College'de geçti. Çünkü burada daha rahat burs alabileceğini düşündü. Maxwell burada matematik dalında sınıf ikincisi olmuş bu dereceylede üniversiteyi bitirmiştir.

Maxwell'in en büyük çalışmalarından biride elektromanyetik dalgaların varlığını ilk kez açıklayan bilim adamı olmasıdır. Daha sonra Maxwell 1862'de dünyaya kendini tanıttı ve en büyük icatını yaptı yani bir elektromanyetik alanın yayılma hızının ışık hızı ile yaklaşık olarak eşit olduğunu buldu ve buna göre ışığın bir elektromanyetik olay olduğu kanıtladı. Aynı yıl bu çalışması Philosophical Magazine'de  "On Physical Lines of Force" adıyla yayımladı. Bu çalışması Maxwell'i dünyanın en büyük üçüncü fizikçisi olmasında önemli rol oynamıştır.

Maxwell 1856'da babasının hastalanması üzerine araştırma bursundan vazgeçti ve İskoçya'ya döndü. Burada Aberdeen'de Marischal Koleji'nde profesörlüğe başladı. Ama ne yazıkki babası bunu göremeden vefat etti. 1859'da astronomi tarihine kendisin gösterdi ve Satürn'ün halkalarının katı veya sıvı değil ama küçük ve ayrı özdek kütlelerden oluşunu buldu. Bu Maxwell'e Adams ödülünün verilmesini sağlamıştır. Ancak bunun doğrulanması yüzyıl sonra Voyager uzay aracı tarafından gerçekleştirildi. Daha sonra Marischal College ve Aberdeen King’s College birleşerek Aberdeen Üniversitesi oldu. Maxwell burda yetersiz görüldü ve görevinden alındı. Daha sonra Edinburgh Üniversitesine başvurdu ancak başvurusu reddedildi. Daha sonra Londra’da King’s College'de doğal felsefe (fizik) profesörü oldu. Burada geçirdiği beş yıl içinde hayatındaki en büyük çalışmalara imza attı diyebiliriz. 1877'de Theory of Heat adıyla en büyük kuramlarından birini yayımladı. Bu çalışması gazların kinetik kuramı hakkındaydı. Maxwell'in bu çalışması ısının ve sıcaklık derecesinin yalnızca moleküllerin devimini ilgilendirdi hakkındaydı.

Maxwell 1861'de Royal Society'ye kabul edildi. Aynı yıl üç temel renk üzerinde çalışmalar yaptı buda onun renkli fotoğraf uygulayımının gelişmesiyle uğraşmasını sağladı. İleriki yıllarda British Association for the Advancement of Science için elektrik birimlerinin ölçü ve ölçünleştirilmesi çalışmalarını yönetti. Sonra College'den ayrılarak, Glenlair'deki ailesine ait mülkünde kaldı. Daha sonra Cambridge'de yeni Cavendish Profesörlüğüne seçildi. Ancak Maxwell bu görevi alıken pek istekli değildi. Maxwell'den Cavendish Laburatuarı'nın tasarısının hazırlanması istendi. 1874'de bu laburatuarı açtı ve bu kurumun müdürlüğünü yaptı. Dünyanın en büyük üçüncü fizikçisi olarak anılan Maxwell 5 kasım 1879'da Glenlair'de vefat etti.

 
 
  Bugün 20 ziyaretçi (50 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol